Mayıs Gezileri Dupnisa Mağarası, Ganos Yolu ve Sahil

Mayıs ayında 3 adet gezi düzenledik. Bir tanesi Dupnisa Mağaraları çevresinde ki yürüyüş yolunda idi. Bir diğerinde Uçmakdere köyünde ki Ganos Yolu ‘nu yürüdük. Nam-ı diğer Ganoslar Yolu yada Ganos Dağı yolu. Son olarak da bir sahil yürüyüşü yaptık.

Dupnisa Mağarası Yürüyüş Yolu

Bu hafta (13.05.2017 Cumartesi ) gözümüzü Longoz Ormanları’na doğru çevirdik. Mahya Tepesi’ne mi çıkalım, hangi rotaya gidelim diye araştırırken Dupnisa Mağarası’ndan Mahya’ya doğru ilerlemeye karar verdik.

Sabah 5 gibi Beylikdüzü ve Çatalca’dan hareket ettik. Tem üzerinden Çerkezköy çıkışından çıktık ve Pınarhisar’a doğru yola koyulduk. Sabah erken saatte çıktığımızdan dolayı hemen hemen heryer kapalıydı. Buna rağmen Çerkezköy – Pınarhisar arası yolu oldukça işlek ve çoğu yerde tek şeride inen bir yol.

Yaklaşık 2.5 – 3 saat süren yolculuğumuzdan sonra sonunda Longoz Orman’larının başladığı yere kadar ulaştık. Dupnisa Mağara’sına yaklaşık 20 km kala yanımızda getirdiğimiz simit, peynir ve ayrandan oluşan krallara layik kahvaltımızı bitirdik.  Ve sonunda uzun bir araba yolculuğundan sonra Dupnisa sınırlarındayız.

outdoor ayakkabı

Dupnisa Mağarası Yolu Giriş

Geldiğimizde mağara girişindeki otoparkta kimse yoktu. Rotamız mağaraya gelmeden 100 metre kadar geride girişi olan patika yoldan başlıyor. Patika girişi geniş ve bir iki rotayı gösteren bir tabela var. Daha sonra ağaçlar sıklaşıyor ve patika daralıyor. Yaklaşık bir kilometre kadar yürüdükten sonra yine birkaç kilometre kadar süren bir düzlüğe varıyorsunuz.  Yüksek düzlüklerde yürümek her zaman hoşumuza gitmiştir. Bu düzlükte de Aragorn, Gimli ve Legolas’ın Rohan topraklarına varışını hatırlattı bize. Tabi burada ben Aragorn, Rasim’de Gimli oluyor J.  Ben Legolas’ta olabilirim ama Rasim Gimli.

Düzlüğün bitişi itibari ile tekrar ağaçların arasına dalıyorsunuz. Buraya kadar aslında araba ile gelinebilecek bir yer. Yazın çadır kurulabilecek oldukça güzel alanlar mevcut. Longoz Ormanları bir nevi yağmur ormanlarına benziyor. Oldukça uzun ve sık ağaçların arasındaki patika yoldan ilerliyorsunuz. Zemin toprak ve taşlık karışımı. Güneş, bulabildiği alanlardan ormana titrek ışıklarını salıveriyor sabah saatlerinde, genel olarak gölgede yürüyorsunuz.

Bir süre sonra yol ayrımına geldik.  Ya istediklerimizi yapıp, sevdiğimiz, tutkulu olduğumuz işleri yapacaktık ya da herkes gibi sistem içinde boğulacaktık… Şaka lan, şaka. Bukowski gibi “mezarlarınıza tüküreceğim” kıvamına henüz daha gelmedim.  Neyse, yol ayrımı diyorduk. Bir taraf Mahya Tepe’sine doğru ilerliyor düye düşündük, diğer tarafı ise bilmiyorduk. Maalesef bu esnada elimizdeki rota, elimizde kaldı. Düzgün GPS cihazı ile kaydedilmeyen rotalar çok sorun çıkarabiliyor.

Her seçim bir kaybediştir klişesine girerek, Mahya tarafına doğru ilerleyelim dedik. Yaklaşık bir kilometre olmadan patika yol kayboldu. Kendimizi Longoz Orman’larının içlerinde patikasız, yolsuz bir şekilde buluverdik. Ağaçların arasından “yardırmak” ve geri dönmek  arasında yaşadığımız kısa bir kararsızlıktan sonra ağaçların arasına dalıverdik. Batonları orak gibi kullanarak bir sure yaklaşık olarak 20% eğimde yukarı doğru çıkmaya başladık. Yerler, yaprakların birikmesinden dolayı çok kaygan ve eğimde gittikçe dikleştiği ve bizlerde profesyonel tırmanıcılar olmadığımız için, yaklaşık 100 metre kadar yükselip geri döndük.

Dupnisa Mağarası Yolu Hayal Kırıklığı

Aslında bu biraz hayal kırıklığı yaşattı bize. Eğer tekrar Dupnisa’ya dönersek, planladığımız kilometreyi tamamlayamayacaktık ve Longoz’un kıyısından dönmek durumunda kalacaktık. Bunu düşünerek tekrar daha önceden rastladığımız yol ayrımına kadar yürüdük. Burada başka bir karar vermemiz gerekiyordu, ya bilmediğimiz bu yoldan gidecektik ya da geri dönecektik.  Biz ne yaptık? Bilmediğimiz yola girdik..

Ama bu sefer iyi ki de yaptık. Meğerse bilmediğimiz yol bizi Fatma Kaya ‘ya ve başka yerlere de çıkarıyormuş. Biz Fatma kaya’yı seçtik. Bu yol orta zorluk seviyesinde, yalnız ilk üç kilometresinde yaklaşık %10- %15 eğim ile bir çıkış var, bu kısmı zorluyor.  Bu yol üzerinde bir adet içilebilir su kaynağı var. Yaklaşık 200 metre çıkıyorsunuz. Bu yolun sonunda 3 yöne giden patika yollar ile karşılaşıyorsunuz, yükseklik yaklaşık 700 metre.

İki yol civardaki köylere gidiyor, 10’ar kilometre civarı. Bir yol ise Fatmakaya diye bir yere gidiyor, yaklaşık olarak 3 kilometre uzaklıkta.  Telefon ile Fatma kaya ne diye bakalım dedik fakat bulunduğumuz ortamda telefon çekmiyordu.  Buradan Fatma kaya’ya giden yol hafif eğimli güzel geniş bir patika. Heralde yolun sonunda, yüksek bir tepede bir kaya var diye düşündük ve Fatma kaya’ya gitmeye burada karar verdik.

Dupnisa Mağarası Yolu üzerinden Fatma Kaya

Bu arada Fatma kaya aslında Balkan Savaş’ı zamanında ortaya çıkmış bir hikaye. Köyün işgali sırasında, köylülerden biri olan Fatma isminde güzel bir kadın askerlerden kaçıyor. Ve sonradan adı Fatma kaya olan tepeye kadar kaçtıktan sonra onu takip eden askerlerden kurtulamadığı için kendini uçurumdan aşağı atıyor.  Gerçek mi değil mi bilmiyoruz fakat gerçekten Fatma kaya mevkiinde bir kayalık grubu mevcut. Rakım 875 metre.

Kayalığa çıkmak için bir merdiven koyulmuş ve buradan tırmanıyorsunuz. Rakım 875 metre olmasına rağmen Mahya’yı ve Nato’nun binasını göremiyorsunuz fakat batıda uzanan geniş düzlükleri görebiliyorsunuz. Hava puslu olmasa bir ihtimal Bulgaristan tarafı görülebilir.

Buraya vardığımızda yürüyüşümüzün yaklaşık 12-13. kilometrelerindeydik ve öğle yemeği molasını burada – en tepede- verelim istedik.  Menümüzde ton balığı ve kabuklu fıstık mevcut. Sularımız tam, yol üzerinde bulduğumuz kaynaktan doldurmuştuk. Önümüzde boylu boyunca uzanan manzara, arkamıza kayalığı almışız keyfimiz yerinde.  Rasim burada manzaranın tadını fotoğraf çekerek çıkartmak istedi ben ise biraz tüttürdüm. Burada yaklaşık bir saat mola vermişizdir, rüzgar çok fakat kayalık güzelce koruyor bizi rüzgardan.  Ziyafet bittikten ve bilimum fotograf çektikten sonra aynı rotadan geri dönmeye başlıyoruz.

Geri dönerken çok farklı birşey ile karşılaşmıyoruz. Sadece bir ara ya sincap ya da tavşan gördüm gibi geldi bana. Bunun ve kuş sesleri dışında herhangi bir hayvan ile karşılaşmadık, yürüyüşe başladığımız yerin hemen içerisindeki bir iki piknikçi dışında.

Bayır aşağı yürümenin verdiği keyif ile dönüş noktamıza doğru devam ettik ve aynı yoldan Istanbul kaosuna geri döndük.

Ganos Yolu – Uçmakdere Rotası 

Geçsede yolumuz bozkırlardan denize çıkar sokaklar…

Bu hafta Uçmakdere’ye gidelim istedik, hem ne zamandır gitmediğimiz ve bizde anısı olan bir yerdi hem de eşsiz manzaranın tadını çıkartalım, kendimizi dağlara vuralım istedik.

Bilbo’nun dediği gibi; “tekrar dağları görmek istiyorum Gandalf, dağları…”. Uçmakdere’de dağ olmasada hatırı sayılı yükseklikte bir Kartalkaya’sı mevcut, yaklaşık 950 metre. Yürüyüşümüze Uçmakdere köyünün içerisinden başlayıp köy içinden yukarı doğru çıkmaya başladık. Burada Ucmakdere rotası ile Ganos yolu rotasını birleştirmek istedik. Köy içindeki yoldan dere kenarından dağlara doğru çıkmaya başladık, yol güzel ve tepeye kadar aşağı yukaru %10 civarı eğim ile tırmandık.

Patika üzerinde oldukça fazla su kaynağı mevcut, bu rotada su sıkıntısı yok. Yürüyüşçüler için su kaynakları yanlarına ve manzaralı yerlere koyulan banklar var. Grup yürümeler için de iyi bir rota.

Rotanın tek problemi, Kartalkaya’nın oradaki gölet’in etrafındaki hayvanlar. Civar köylerinden buraya sık sık hayvanları otlatmaya getiriyorlar ve tabi yanlarda 8-10 köpek oluyor. Uzaktan görür görmez havlayarak geliyorlar fakat biz herhangi bir zarar görmedik. Genelde çobanlar müdahale ediyor. Diğer taraftan biz de boş değildik, yanımızda kopek kaçırıcı ve elektro şok cihazı vardı. Bir şekilde işe yarıyorlar.

Rotanın özelliklerine gelince… Biz Uçmakdere’den başlayıp Yeniköy civarına indik ve asfalt yönden geri dönerek rotayı tamamladık. Aslında aşağı inmeden direk Uçmakdere’ye inecektik fakat öyle bir iniş yeri göremedik.

Yeterli bir yüksekliğe ulaştığınızda, aşağıda yamaç paraşütlerini izlemek keyifli oluyor. Sanıyorum onlar 500-600 metre civarından atlıyorlar. Biz ise 950 civarına çıkmıştık.

Ucmakdere’nin farklı rotalarını Ganos Yolu ve Uçmakdere Yolu’nu birleştirerek iki kez üst üste yaptık. Bir hafta ara ile gittiğimizde doğanın baharı nasıl karşıladığına şahit olduk. İkinci gidişimizde kelebekler, kertenkeleler baharın gelişini kutluyorlardı.


 

 

Zeytinburnu – Haliç Sahil Rotası 21.05.2017 Pazar – Akılsız başın cezasını ayaklar çeker 

 

Merhaba a dostlar. Bu hafta havanın yağmurlu olmasından mütevellit hafif “old Istanbul” içine katıp haliçi dolaşalım istedik. Sabah 6 gibi Beylikdüzü’nden yola çıkıp 6:30 gibi Zeyntinburnu – Yenikapı civarı aracımızı parkettik. Hedefimiz kıyıdan Eminönüne ulaşıp, oradan Haliç’I takip ederek Alibeyköy yolu üzerinde Haliç’in bitiş noktasından dönüp Haliç’in diğer tarafından Taksim Tünel ve Karaköy üzerinden tekrar başladığımız yere dönmekti.

Toplam yürüyüş mesafesini 36-37 km olarak hesapladık. Her ne kadar ben 40 km’yi geçmek istesem de, rota o kadar değildi o da başka bahara kaldı diyelim.

Gear olarak ben de asfalta çokta uygun olmayan vibram ve goreteks north face’ler vardı. Rasim ise muhteşem Brooks’larını getirmişti. Ama bakın ne yapmış; arkadaş Brooks’un orjinal tabanlığını çıkarıp yerine BIM’den 8 TL’ye satın aldığı tabanlıkları koymuş. Dolayısı ile yolun ilk 500 metresinde bu tabanlıklar çöpe gitti ve Rasim geri kalan yolu tabanlıksız Brooks ile bitirmek zorunda kaldı. Hali ile gün sonunda bol bol taban ağrısı ve bir kaç su toplama ona hediye oldu. Bende asfalt yolu trekking ayakkabısı ile yürümenin sonunda taban ağrıları ve bir takım kas ağrıları ile rotayı tamamladım.

Dediğim gibi yağmurlu bir gündü. 9 saat 45 dakikalık yürüyüşümüzün yaklaşık 7 saati orta şiddet yağmur altında geçirdik. İkimizinde yağmurlukları bu sure zarfında sınıfta kaldı. Buradan çıkardığımız sonuç Lacoste’un yağmurluklarına güvenip yola çıkmayın.

Haliç Eyüp Rotası

Haliç’in Eyüp tarafı – yeni Eminönü’nden devam edilen kısmı – rota olarak fena değil. Yalnız şunu söylemeleyim ki bizim herşeyimiz göstermelik. Bisiklet yolu – yürüyüş yolu yapıyorsun boya, tartan değil. Anlamsız yerlerde bitiyor, sahil ile yol arasına bir yapılar giriyor sonra tekrar başlıyor. Yani düzgün bir sahil yolu bulamadık. Beyoğlu tarafı ise tam bir felaket. Haliç kenarı yürüyüş yolu hemen hemen hiç yok.  Eski tersane, askeri bölge, Haliç Kongre alanı, Miniaturk falan derken, direk yol üzeri kaldırımdan yürümek durumunda kaldık.

Yemek olarak ise sabah kahvaltıda Eminönü’nden aldığımız simit ve tostları yedik. Yaklaşık yirminci kilometre civarı muzlarımızı yedik. Yemek olarak ise eski Istanbul’lular olarak Eminönü’nde balık – ekmek yapalım dedik. Yaptık ama inanın eski tadı yoktu.

Bu rota boyunca bir kez daha anladık ki, Istanbul’u terk etmek gerek. Misanthropic ( böyle mi yazılıyordu bu?) insanlar olarak, zaten Istanbul içi rotalardan kaçınıyoruz. Bu yürüyüşte de etraftaki çöpleri, insanların kalitesini, saçma belediyecilik hizmetlerini, rant için yapılanları gördükçe inanın anında kaçma isteği oluştu içimizde.

Uzun lafın kısası;

Zeytinburnu – Haliç Sahil Rotası

Kilometre 37.14
Süre – Molasız 9 saat 05 dakika
Süre – Molalı 9 saat 45 dakika
Ortalama Hız 4.1 km/h
Minimum Yükseklik -66 m
Maksimum Yükseklik  54 m
Yükseklik Kazancı 282 m
Yükseklik Kaybı 298 m

Yorum yapın